TÜRKİYE’Yİ TANIMAMAK

Otobüsten inen hocanın, öğrencinin gözünden düşmesi





İstanbul’da tiyatro yönettiğim yıllarda kapımın önünden kalkan ve tiyatronun önünde duran otobüs ile işe giderdim. Bir gün içinde bulunduğum otobüs tam tiyatro kapısına doğru yaklaşırken taksiden kadroya yeni girmiş genç oyuncularımızdan, inmekteydi.


Beni otobüsten inerken gören genç oyuncu sanki bir travma yaşamış gibi :’’ Hocam! Siz otobüs ile mi geliyorsunuz…? Sorunun sebebini anlamaksızın cevap veremeyen ben:’’ Hıııhıııh...?’’ diye bir ses çıkarmamın ardından ‘’ Yani… İyiliğiniz için söylüyorum… Şey gözden düşme ihtimaliniz var. Siz yönetici olarak… Otobüs…? Yani… Şeyiniz azalır…’’
Neyim azalır diye boş boş bakışımın ardından öğrenci bana yardım eder :’’ Yani imajınız düşer. Siz Türkiyeyi tanımıyorsunuz. Yani… Gücünüz azalır.’’
Yine benden bir boş hıııh sesi çıkmasının ardından, provaya gireriz.
Ertesi gün tiyatro çıkışı, aynı oyuncu ‘’güçlü’’ bir ses tonuyla benden gelecek haftasının yevmiyesini ister. Daha iki gün evvel verdiğim yevmiyesi bitmiştir. Birkaç saniye birbirimize bakarız. İki yırtıcı hayvanın gözlerini birbirinden ayırmadığı andır sanki. Otobüs gelir.

Türkiyeyi ne kadar tanıdım bilemiyorum. Sadece insanın kendini olduğu gibi kabul etmesi ve yaşaması dünyanın neresinde olursa olsun hedefine adım adım yaklaştırdığını öğrendim. Bazen yürüyerek, bazen taksi ile, bazen de otobüs ile.